Translate

11 Ekim 2023 Çarşamba

Eğitim Üzerine

Yaşam Boyu Öğrenme Kavramı Nedir?

Birçok kaynakta, “yaşam boyu öğrenme, bireyin yeterliliklerini ve potansiyelini yaşamı boyunca geliştiren devamlı bir süreçtir.” (Güleç, Çelik & Demirhan, 2012) gibi tanımlarla karşımıza çıkar. Aslında başlıktaki kelimeler, bize ne çağrıştırıyorsa “yaşam boyu öğrenme” o’dur. Yaşam dediğimiz şey doğum ve ölüm arasındaki süreç ise, bu süreçte gördüğümüz, gördüğümüzü düşündüğümüz ve bunları algıladığımız her şey öğrenme kapsamındadır. Dolayısıyla bunu ancak sürekli bir hale getirirsek, yani hayatta karşılaştığımız her yeni bilgiyi algılamaya, tam anlamıyla öğrenmeye ve derin düşünmeye yönelirsek “yaşam boyu öğrenme” kavramını fiilen gerçekleştiririz. Maalesef bu kavramın tanımı ve önemi tam manasıyla anlaşılamamış olmasından kaynaklanacaktır ki yaşam boyu öğrenme alanında istenilen düzeyde bir revaç yoktur. Oysa; ekonomide, demokratik gelişimde, kişisel gelişimde ve daha birçok alanda başarılı sonuç almamızın temelinde bu kavram yatmaktadır. Çünkü bu kavram bize yeniliğin ve yaratıcılığın anahtarını verir. Meslek hayatımızda önümüze bir problem geldiğinde bunu nasıl çözeceğimizi öğrendiğimiz bilgiler ve bu bilgileri sentezleyip yeni durumlara uyarlayabilme becerimiz belirler. Bu becerileri kazanmak ancak yeni bilgileri, öğrendiğimiz diğer şeyler ile ilişkilendirip bunlarla yeni çözümler üreterek kazanırız. Yaşam boyu öğrenmenin bize katkısı çoktur fakat eksikliği durumunda zararı, katkısındaki çokluğundan daha fazladır. Zira “bilinç” dediğimiz şey ancak eğitim ile aşılanır, eğitim bireylerin zihniyetlerine ulaşamazsa ve onları etkilemezse bireylerin bu bilinçten yoksun olmaları topluma ancak zarar verecektir.

 

Yaşam Boyu Öğrenme’de Eğitimin Rolü

Eğitimin amacı sadece somut bilgiler verip bu bilgileri ezberletmek değildir ve olmamalıdır da. Eğitim, bireyin ruhunu beslemeli, vicdanı ve sağ duyusunun yerini keşfettirmelidir. Verilen bilgiler salt bilimsel bilgiler değildir, erdem sahibi bir öğretmenin vereceği bilgiler bunlar ile sınırlı kalmaz. Maalesef bu görevin kutsallığını kavrayamayan öğretmenler ve eğitimin sadece değerlendirme aşamalarını geçip dersi/okulu bitirmek olmadığını algılayamayan öğrenciler eşliğinde eğitim sistemindeki yapılar sürekli çıtırdamaktadır. Elbette eğitimin ögeleri birbirleriyle ilişkilidir, bilgiyi almadan entelektüel bir gelişim pek mümkün olamaz ama entelektüel olarak gelişememiş bireylerin salt bilgiye ulaşması ve bu bilgilerin onların ruhunda geri dönüşümünün olmaması kötü sonuçlar doğurabilir. Öğrendikleri şeyler içindeki ruha değil, içindeki kocaman taşlara çarpıp geri döner. Bu ögelerin hepsi dengeli dağılmalı, bir bütünleşme gerçekleşmelidir. Eğitimin amacı da bireyin bu bütünlüğe sahip olmasını sağlamaktır. Örneğin bu aşamadaki en basit örnek, eğitim süresince çeşitli yazarların tanıtılması, bu sayede öğrencilerin bakış açılarının çoğaltılması olabilir. Öğretmenin verdiği etik, duygusal kavramlar öğrencinin algısından girip kalbine dokunmalıdır. Çünkü bu tür maneviyatlar ancak hisler ile aktarılabilir. Eğitim bireyin davranışlarını iyi yönde değiştirip anlatılan değerler ile insani bir bütünlük oluşturmuyorsa, bu ancak eğitim çatısı altında bir oyalanma olacaktır.

 

Eğitimdeki Eşitsizlik

Günümüzde değişim o kadar hızlıdır ki, bu değişimlere ayak uydurmak için eğitim şarttır. Hemen her alanda gelişimler yaşanmasının asıl nedeni aslında günümüz dünyasında bilgiye erişimin kolay olmasından kaynaklıdır, bu kolaylık teknolojinin gelişimi sayesinde elde edilir ki zaten bilgi ve teknoloji arasında doğru orantı vardır. Hangisinde gelişmeler artarsa artsın diğerini olumlu şekilde etkileyecektir. Bu değişim ve gelişmelerin arkasında kalmamak için takip gereklidir ama günümüz toplumunda her insan bu imkana sahip olmayabilir. Birey zamanında ulaşamadığı farkındalıklara, alamadığı eğitim için yaygın eğitim faaliyetlerine katılarak kendini geliştirmeye ve bu açığı kapatmaya kararlıysa, önündeki basamakların yarısına çıkmış olacaktır. Maalesef hiç kimse eşit imkanlarda değildir ama yol uzunluğu sabittir, bazılarının o yolun sonuna gelmesi için belli tempoda yürümesi gerekirken bazılarının koşması gerekir. Bu bir yarış değildir çünkü yolun sonuna gelebilen her birey zaten kazanmış olacaktır, gelişim dediğimiz şey hedefe kimin ilk önce vardığı ile ilgilenmez. Asıl mühim olan hedefe varmaktır dolayısıyla bunu sağlamak için önemli olan da yolu aşma sürecinde azim ve kararlılığı kaybetmemektir.



Öğretme ve öğrenmeye yönelik beklentiler

Yeni Binyılın Öğrencilerinin aşağıdaki konularda beklentilerinin okullardan ve eğitimden yüksek beklentiler içerisinde olduğu düşünülmektedir. Bilişim iletişim Teknolojileri kullanımının daha sık olması beklenir böylece alınan verim pratik yol olduğundan dolayı daha fazla olacaktır. Etkinliklerin çeşitliliği de bir diğer etmen olup ne kadar fazla ve farklı etkinlikler düzenlenirse öğrenme açısından kişiye o kadar deneyim getirecektir. Sonuçta her bireyin tecrübe seviyesi farklıdır ve tecrübesiz bireyler de bu şekilde etkinliklerle eşit şartlarda deneyim olmaları açısından güzel bir maddedir. Birlikte çalışma ve sosyal ağ kurma fırsatlarının da değerlendirilmesi beklenir dolayısıyla bu, öğrenmenin bireyselleştirilmesine de katkı sağlayacaktır çünkü birlikte çalışmak grup üyelerinden her birinin katkısı kişiyi çalışmaya motive edecektir.


Öğrenmede Teknolojinin Faydası

Daha çok basılı olmayan, makaleler, tezler, sunular gibi dijital kaynaklar tercih edilir. Zaten normal kitaplarda düzyazı olan içerikler fazladır fakat sunumlar gibi dijital kaynaklar içeriğinde görsellere, hareketlere müziğe yer verir ve buna önem gösterirler. Eskiden dersi dinlemeye ayrılan süre şimdi bilgisayar ve internet ortamına ayrılır ve verilen bilgiler bu şekilde daha kalıcı olur. Örnek olarak bilgisayar ortamında anlatılan bir teori dersi istendiğinde yeniden dinlenebileceği için, bilgisayar ortamının dışında bir ders saatinde kısıtlı zaman aralığında anlatıldığında daha az kalıcı olacaktır.

 

Teknoloji ile öğrenmenin dezavantajı

Teknolojik dillerde asıl amaç her şeyin daha pratik bir şekilde halledilmesi olduğu için mesaj dilinde kısaltmalardan oluşan yeni kelimeler değişime uğrar (ok, bye vb.) Bu yeni kısaltma dilleri hayatın diğer iletişim alanlarına da yansır dolayısıyla yeni bir iletişim yolu benimsenir. Ayrıca bilginin internet ortamında kolay bir şekilde elde edilebilir olması her ne kadar bireye zaman kazandırsa da konsantrasyon eksikliği oluşturup bilgileri özümsemeleri ve değerini anlamaları da gittikçe zorlaşacaktır.

 

Öğreten becerileri açısından "teknopedagojik içerik bilgisi" kavramı

Pedagojik içerik bilgisi modeline “teknoloji” bileşeninin eklenmesi ile oluşturulmuştur (Koehler ve Mishra, 2005). Teknopedagojik eğitim, öğrenme bilimini ve içerik bilgisinin öğretim süresince teknoloji ile entegre şekilde sınıf ortamlarına uyarlanması denebilir. Bu kavramlar arasında güçlü bir bağlantı vardır. Öğretim sürecinde öğretmen, pedagojik ve teknolojik bilgilerini entegre şekilde öğrencilerine ilişkilendirerek aktarmalıdır, zaten 21.yy öğrenenleri, teknolojiyle ister istemez etkileşim halindedir (Örnek olarak ders esnasında öğretmen, öğrencilerinden sunum hazırlamalarını ve bu sunumu teknolojik materyaller ile sunmalarını istemesi buna örnek gösterilebilir. Aynı zamanda örtük biçimde Word, Powerpoint gibi bilgisayar programlarını da etkin kullanabilmelerini öğretir.)


 

Bu konular hakkında daha detaylı okuma yapmak isterseniz size yardımcı olacağını düşündüğüm ve benim de yazımda faydalandığım kaynaklar;

-Turan, S. (2005). Öğrenen Topluma Doğru Avrupa Birliği Eğitim Politikalarında Yaşam Boyu Öğrenme. Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi. 5 (1). Syf: 87-98.

-Güleç İ., Çelik, S. ve Demirhan B. ve (2012). Yaşam boyu öğrenme nedir? kavram ve kapsamı üzerine bir değerlendirme. Sakarya Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 2(3), Syf: 34–48.

-Göksan, T. S., Uzundurukan, S., Keskin, S. N. (2009). Yaşam Boyu Öğrenme ve Avrupa Birliği’nin Yaşam Boyu Öğrenme Programları, 1. İnşaat Mühendisliği Eğitimi Sempozyumu, Antalya, Syf.143–151


Konu dışı olacak ama buraya eklemek istedim:

Erken yaşta müzik eğitiminin bireye katkıları üzerine

Erken yaşta müzik eğitiminin, bireye psikolojik ve biyolojik yönlerden birçok katkısı oldugu açıktır. Psikolojik olarak birey, daha çocuk iken içinde filizlenen müzik tutkusu sayesinde, yaşamını daha keyifli hale getirecek, böylece diğer Yaşam faaliyetlerini yerine getirirken müzik ile ilgilenmek ona motivasyon sağlayacaktır. Böylece yaşamını idame ettirirken ve dünyevi dertleri sıraya dizilirken ona adeta yaslandığı, destek aldığı bir hayat arkadasi olacaktır. Haliyle bu duygu durumları ve icinde bulundugu ruh hali, beyninin yapısına ve işleyişine de muhakkak etki edecektir. Dışarıda yaşadığımız doğrudan içimize, biyolojimize de yansır. Bilindigi uzere, psikoloji ve biyoloji daima birbirini besleyen kavramlardır. Fakat sadece ruh halinin muzik sayesinde huzur içinde olmasının beyine salgılattığı serotonin vb. Hormonlarinin etkisiyle beyin tazeliğinin yanında, enstrüman çalmaya başladığı andan itibaren beyindeki nöronlar baglanti oluşturarak ona göre sekillenecektir. Bu  da kas, el kol koordinasyonları hatta konusma yetisine katki sağlayacak, pratiklik kazandıracaktır. Yani sadece duygu durumu, moral motivasyon sayesinde psikomotor gelişimden söz edemeyiz. Enstrüman çalmak bir nevi spor yapmaktir, spordan farkı sanatsal bir çalışma olduğundan estetik haz boyutu da öne çıkar. Bu da beyini haz yoluyla etki edip onarır, iyileştirir. Solfej ve ritim kalıpları sayesinde birey doğadaki ahengi yaptığı müzikte de hissedecek, yaşamında bu ahenge daha çabuk uyum saglayabilecektir. Ayrıca enstrüman çalmak beynin iki lobunu da harekete gecireceginden günlük hayattaki aktivitleri yaparken mutlaka bir pratiklik sağlayacaktır ve üstelik bu daimi bir gelisimdir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

👇🏻 Aşağıda okumak istediğiniz başlığa tıklayın👇🏻