Translate

23 Ağustos 2022 Salı

Şiirlerim (Eskilerden)


Uzun süredir şiir yazmıyorum. Bunu yapmak için sanki daha az olgun, daha deli, daha yoğun hissettiği yaşlarda olmalı insan. Üzerinden birkaç sene sonra dönüp baktığımda, dizelerimin coşkusunu abartılı bulmuyorsam yazdığıma şiir diyemem, bazılarına ise sanki o cümleler benden çıkmamış gibi gülerim hatta. Geçmişte belli bir zaman aralığında (2016-2020) yazmış olduklarımı aşağıya bırakacağım. 2014'ten öncekileri buraya almadım çünkü henüz 14 yaşında iken böyle büyük lafların olduğu satırları yazmamalıydım, bunun gibi çoğu satırı sararmış kağıtlar halinde anılarımda saklamak daha iyi bir fikir:

"...Küçükken ne güzeldi her şey

 Ekmek salçalı ben mutlu 

 Şimdiyse ruh halim parçalı bulutlu."


Bugüne kadar şiir adı altında yazdıklarımı daha çok mensur şiire (düz yazı şiiri) benzetiyorum. Çünkü kafiye değil daha çok derinlik arardım genelde. Bu yüzden ölçüye ve kalıplara bağlı kalmadan, serbest müstezat diyeceğim şekilde yazdım çoğunu. Yazdığım birkaç şiiri de şarkı sözü olarak kullanmıştım, buraya yazdıklarımdan da kullandım veya günü geldiğinde kullanacağım. Hayatımın bundan sonraki dönemlerinde de şiir yazıp yazmayacağım hakkında bir şey diyemiyorum. Şimdilik eskilerini buraya kaydedeceğim, yenileri gelirse ayrı bir blog başlığı altında yazdıkça güncellerim. Gelmiş geçmiş tüm şair ve şiirlere saygılarımla, onlar iyi ki vardı, hep var olacaklar.

"daha çok yaşayıp daha az konuştuğum zamanlardan... (2016-2020)" 


Toplam 13 adet şiir. 


1.39

Tam şimdi baktım saate

Sonra başlığa koydum

Kaçmıştı içimdeki neşe

Geldim, alır mısın düşüncelerim beni içeriye?

Düşüncelerim, niye bu kadar çoksunuz?

Yetişemiyorum size

Çelişiyorum, çatışıyorum

Getiremiyorum dize

Dizelere getirebiliyorum ama

Yazmak dediğin de hep bir oyun

-Düşüncelerim, niye böyle bu insanlar?

+Korkuyorlarmış, getiremiyorlar dile

Düşünceler özgür değilmiş ne kadar geçse de sene

Sizi yargılıyor zaten onlar, insanlar yani

Sizin yüzünüzden benim de başım yanacak bir gün

En iyisi ben de diğerleri gibi susayım

Sizi ben susturamadım kendim susayım

Bakın okuyucularımın da kafalarını karıştırdınız

Durun ben bir sesleneyim bu şiiri sıkıcı bulanlara:

Anlamayın geçin, zaten hep öyle yaptınız

Anlamış gibi yapın zaten hep öyle yaptınız

Şair değilim ben ama şiir okurum

Belki bu şiir çöptür çöp

Yine de yazıyorum ne olacak sanki

Ee ne diyorduk, yok mu diyorsunuz düşünceler?

Özgür değillerse yoklar

Varlıkları da yok değilse nasıl yoklukları var?

Varlıkları yok da yoklukları var sadece

Durun en baştan alalım

Dizeler epey anlamlı oldu ama anlamsızmış gibi bakalım

Zaten hep öyle yaptık.



Tarifsiz

Mazur gör geç kalışımı

Zihnimdeki savaştan sıyrılıp da geldim

Anlamlandıramadığım şeyler var

Hangi sözcükten sonra gelecek huzur?

Ve sen neredesin kaç asırdır?

Anlatamıyorum, tarifi meçhul hal aldım

Her gece kronikleşen sessizliği kalbime doldurabilirken

İki kelimeyi bir bağlaca sıkıştıramıyorum

Tuhaflaştım nicedir, eskisi değilim

Arzularım artık olmazları değil sadece huzuru umuyor

Mutluluk ip misali gösteriyor kendini

Ucunu kavrayıp da çekemiyorum bitaplığımdaki kudret sayesinde

Bir ağacın gölgesinde otursam geçecekmiş gibi geliyor

Bir elma düşse yere, yıkamadan yerim diyorum

Ya da suyunu sıkarım belki

İçimdeki gaflet alevinden kurtulmanın ihtimalidir diye

Bitmiyor ihtimallerin ihmalsizliği

Ve dönüşmüyor yapı taşıma dolan karakterim

Böyle geldim, böyle öleceğim.

 


-Madan, -Meden

Mihverimde dönerken fikirlerim

Ben hala mahsurum sana

Aniden kesilsin ışıklar ve sesler

Ve konuşuyor sandığım her şey sükunetle gelsin bana

Anlatmadan anlaşılmak istiyorum

Nasıl yani?

Nereden çıktı bütün bunlar?

Kimse düzeltmedi mi?

Sistem sandığım çöplüğe bir çöp de ben atabilir miyim?

İzin verir mi içimdeki bazı bir şey?

İzin almalı mıyım zamandan?

Özür de dilemeli miyim olamadığım ya da olduğum her şeyden?

Kendimden diledim kabul etmiyor

Nasıl yani? Diyor tıpkı benim gibi

Aynı ben gibi reddediyor

Ben gibi konuşuyor bir garip

Bir garip dünya, daha normali yok muydu?



Değişin

Nelerden vazgeçtiniz ne için?

Başka aktiviteler yapalım artık

Buldum, kaçalım!

Ama bana sormayın şimdi

Yolda söylerim belki neresi olduğunu

Sormayın, hiçbir şeyin cevabı yok

Ne sanmıştınız?

Neye sardınız öngörülerinizi

Utanmadan neye kırıldınız

Ne hakla ve cüretle anlam koydunuz hayata

Rahatlayın ve nefes alın

Bu cümleyi duymak için de kapı kapı hekim aramayın

Hepiniz birgün buradan gideceksiniz kasıtsız

Kayıtsız şartsız gideceksiniz

Hayatın anlamını sormayın, cevabı yok

Bulduklarınız sizin uydurmalarınız

Hakkınız yok bunlara, basitçe yaşayın işte

Canice yaşayın onlar gibi

Düşünmeden yaşayın, vermeden anlamınızı hiçbir şeye

Hiçbir şeye değmeden yaşayın

Silmeden yaşınızı yaşlanın

Televizyonun karşısına geçip yaslanın arkanıza ve susun

Hayattaki her şeyle, noktayla dahi dalga geçip durun

Yoksa benim gibi sabahlara kadar yazarsınız.


 

Def

Dünya büyük kibrim küçük

Yürüyorum, yaşıyorum öylesine

Böylesi bir hayatta hala nasıl kalabildim şaşıyorum

Kibarca def etti beni

Şans, huzur, mutluluk…

Gelme dediler, sana yok buradan pay!

Olsa zaten bende bir damla neşe

Herhalde dağıtırdım onu da

Yine kalmazdı.



27122020

Görünüş basit:

Bir mesele var dinleyin

Kapayınca gözlerimizi ne bilelim

Çok oldu gidip geldiğim

Görüp anladığım ve duyup işittiğim

Umut varsa kanıtlayın

Geç oldu uyuyalım.

 

 

Buruk

Kurdum cümleleri, özneleri, nesneleri

Hevesleri dağıttım az önce

Korkum yok, ya da var ne bileyim!

Sonum yok, nerede kaldı bir sorsanız

Yolum engelli taşlar çok

Bu yaşlar

Oldum 20 ama ne öğrendim ki?

Belirsiz kararlar, akıllanmam yorarım zihnimi

Utanmadan güldüm az önce

Soyut somut, sağım solum her şeyde bir anlam aradım

Yokmuş, bazen olmazmış

Bunu bana anlatın lütfen

Umurumda değil kafiye

Yazıyorum endişesiz

Zaten bir yazarken yok o da

Onun dışında hep benimledir

Kalktım, uyuyamadım geç de olmuş

Keseyim sözü, baydım

Sizce hangi hisle yazdım?



Yeni His

Hadi hesap yapalım kelimelerle

Hazır elimdeyken kalem ve gitar

Muhabbet edelim sözcüklerle

Ezgiler küsmüş, yoklar

Çağırdım, siz takılın dedi

Kalem her zamanki gibi zor susturuyoruz

Aslında her zaman, her zamanki gibiyiz

Aynı döngüde dönüyoruz

Ve koyuyorum gitarı yavaşça yere

Uyku kapıda bekliyor

Gitsem yarıda kalacak hisler

Uyku zorla alacak şimdi beni

Ben de misafirlikte anneme böyle yapardım

Küçüktüm, sabırsızdım, sıkılırdım

Büyüdüm, sabırsızım, sıkılırım

Tamlayan ve tamlanan var bilirsiniz

Her şeyi tamamlayan ne olabilir içimizde?

.

.

.

.

Dem

Demlendi zamanıma karışan

dumanı tütüyor

Onu yalnız içemiyorum biraz soğumalı

Fazla soğursa yeniden ısıtmalı

Bayatlar, bu yüzden içmeden atmalı

Bayatlamadan atardım soğusaydı

Burada görünen o ki

Hala dumanı tütüyor, nasıl oluyor?

İçsen içilmez döksen dökülmez

Sevsen sevilir gibi

Nasıl tüteceğini iyi biliyor

Belli ki tütmüş senelerce,

Demlenirken başka bir zaman içinde

Koyulaşmış epey şimdiye kadar

Epey acı kokuyor demi

İzin verseydi evren ve demlenen

Rengi açılırdı sevgimin süzgecinde

Mutlaka içerdik en nihayetinde

Beraber bir yudum aşk

Ne kadar sıcaksa bile yanmadan,

Soğumadan biterdi de o zaman

Saklı kalırdı kalbimize akan

Hatırı kalırdı ve anardık gülerek

Dünyanın bir ucunda bile olsak

Bu gülüşte tekrar buluşana dek

Yok saymazdık bu içmişliği

Ve belki o zaman

Bunları yazmak da bu kadar incitmezdi beni

Şimdi içmek için tüm fincanlar atıldı

Bu akış denize döküldü

Denizi yaktığını bir ben görüyorum

İzlerken gülümseyerek çayımı içiyorum

Bu kadarı kâfidir bana

Payıma düşen acıyı, onun payına düşen acıyla beraber

Aldım ve içiyorum ve gülüyorum şimdi

İyi oyundu.



Afal

Sormazdı yok bir kere hal

Ederdi beni bin kere zeval

Buna rağmen giderdim bir dese ihtilal

Neydi asıl sual?

Yakın mı uzak mı, neremde bu zat?

Velev ki o bana sadece hayal

Yine de öyle bir yaşarım ki onu

Tüm derunlar şaşar

Gözlerinde kendimi arayıp durursam afal afal

Tabiki bulduklarım canıma batar

Hislerim de dizelerim gibi bayat

Çünkü beklediler bir hayli zaman

Hiç yok, bende başka varlıklara aramasınlar mecal

Onsuzken varlığım tamamiyle mecaz

Firkatta donup kalmış evimdeki saat

Bir kez vursaydı vuslat, bak nasıl erirdi zaman

Madem emsaline bakmak yasal

Öyleyse suç değil işlediğim, sadece uzun bir dival.



Yaşayabilirim

Gelmeni istemem, görmeni

Gömmeni de istemedim

Yormalısın beni, sadece seninle dinlenmeliyim

Sende batmalı, sende çıkmalı

Sende arınmalıyım

Sorduklarında beni, sende aranmalı

Sende bulunmalıyım

Seninle yoğrulmalıyım

Hamurumda sen olmalısın

Başka türlü yaşamam ben bu hayatı

Olmayacaksan eğer, anlamları anlayamam

Gözlerimde sen olacaksan

Kafamın üstünde bulutlar olabilir

Kalbimin içine koyabileceksem sesini

Durakta otobüs bekleyebilirim

Yani yaşayabilirim, göreceksem yüzünü

Taşıyabilirim ağır yükleri

Ağır sözler işitebilirim

Kırılabilirim, yani yaşayabilirim

Tüm bunlar, dünyanın acımasızlığı bile

Sen varken önemsizleşir

Zaten kırılmaktır yaşamak

Bunu birlikte öğrenelim.




Birinci Tekil

Yapabilseydim

Düşüncelerinde yüzseydim

Boğsaydım diğerlerini

Ben dolsaydım

En az tek bir anında

Beni düşünseydin

Elin cebinde evine dönerken

Bir anlığına aklının kapısında

Her cümlene dolansaydım

Dilinden düşmeseydim

Bilincinde aksaydım

Senin bende olduğun kadar

olsaydım,

Vursaydım tam göğsüne

Bir kere sorsaydım

Nasıl oraya giremediğimi

Ama bir kez girebilseydim,

Bir an varlığımı orada düşünseydim

Orada kalsaydım

Ah, bak ben orada bir olsaydım

Bende olduğun gibi

Sende olsaydım

Ben senle tıka basayken

Zehirlediğin gibi beni kendinle

Zehirlenseydin benimle

Panzehrin gözlerimde

Bir kez oraya baksaydın

Gönlümüze nasıl lazımdık

Hayır, ben aslında sende

Çok derinde kalmışım

Aramadın, bulamadın bu yüzden

İçinde tırım tırım beni aramalıydın

Ama yok, istesen de olmaz

Sen beni o derinlikte bulup çıkaramazdın

Duyamıyorsun, çünkü hiç dinlemedin

Göremedin, hiç göremeyeceksin

Çünkü çok aşağılardayım.



Kısık Sessizlik

Bu kadar derin bir denizin

Ortasında boğulmak istemezdim

En derine inip, görmek isterdim dahasını

Bu saatte bu cümleleri

Dökmek istemezdim bir kâğıda

Bunun yerine seninle atışmak isterdim

Nasıl olur? Diye sorular sormak istemezdim

Cevapları bulmak zorunda kalarak

Öznesi sen olan her cümleyi silmek istemezdim şimdi

Senin düşüncelerindeki konumumu görsem pişman olmazdım sildiğime ve yazardım

Rahatça yazardım seni, kırılmadan

İçimdeki kırılanların sesini duymadan en azından

Fakat öznesi sen olan her cümleyi silmek zorundayım şimdi

Çünkü kim bilir neler yok aklında

Bilseydim sendeki önemini veya önemsizliğini bilseydim?

Emin olsaydım birinden bu bilinmezlikte salınmasaydım

Bildikten sonra yeniden sen özneli bir anlam yaratmaya gücü olurdu cümlelerin

Önemi yoksa önemi olmadığına dair

ve yazdıkça silerek en sonunda buruşturarak kağıtları, senden vazgeçerek

Önemi varsa da ince ince yazardım, anlamlarla oynayarak

Tartışarak ve barışarak kelimelerle

Sonunda sana tüm bu anlam sürecini anlatma ümidiyle yazardım

Neler yapardı bu ümit bana?

Neleri alır ve neleri verirdi?

Bizden önce seni anlatırdım sana ve dinlersen beni de anlatırdım

Neden öğrenmek istemedin tüm bunları?

Ben öğrenmek istedim

Bilmem gerekirdi, iyi bilirsin ki bilemediğimi öğrenmeden unutmam ben

Çok iyi tanıdın, fazlasıyla iyi tanıdın beni

Şimdi sorsam belki de hiç var olmadım algında

Öyleyse nereden biliyorum bildiğini?

Neden emin etti buna ilgin beni?

Ve neden yanıldığımı düşündürdü kalkanların?

Bir sevgi miydi sendeki değilse ne olabilirdi başka ?

Alıyorum tüm anlamlarımı ! Bir sonuca vardım;

Aşk değildi senin içinde olan

Olsa savaşırdın

kendin kalarak ulaşırdın hislerime

Kalbime bir çivi ile sabitlerdin kendini

Bir akış da bulurduk ve o köprüden akardı iç dünyalarımız birbirimize

Bu kadar inşa değmez miydi buna?

Her şeyin sonunda olduğumuzu söylerken ben

Sen bir kapı açsaydın sonsuzluğa

Çünkü vardı o anahtar sende

Nasıl çeliştirdin, kendimle beni nasıl küstürdün ve seni nasıl uzakta bıraktın benden?

Susuyorsun ama yine de duyuyorum ben

Sonsuz sessizliğinin içinde kendi kendine dans ediyor anlamlar

Karışmıyorum artık

O dansa hiç katılmıyorum

Sadece diyorum ki sana; bırakalım onlar artık dinlensinler

Sen de kıs bu sessizliğini, seni duyayım.

 



 


19 Ağustos 2022 Cuma

Eğitimin Sistemsizliği


İnstagram reels videoları izlemek varken burada zaman kaybetmek istemeyenler haricindeki herkes için yazdım. Ayrıca bu blogta ilk ama son olmayacak eğitim eleştirisi, buyurun okuyun.


Yayınladığım "iletişim hakkındaki makale yorumlarım" başlıklı blog benim üniversite sürecinde yapmış olduğum ödevlerimden biriydi. İlgili dersin hocası bize 10-20 sayfalık makale gönderip bir sayfayı geçmeyecek şekilde bu makaleyi hem özetleyen hem de yorumlayan bir yazı yazmamızı istedi (terimsel bilgiler sizleri sıkmasın diye detay konuları yazıdan sildim, çoğunlukla benim yorum yaptığım kısımları bıraktım). Ödevi 3,4 güne yaydım, her bir satırını özenle, üzerine düşünerek yazıp gönderdim. Ödeve benim gibi özel olarak ilgi göstermiş öğrenciler de vardı elbet, ama internetten veya herhangi bilimsel bir metinden olduğu gibi kopyala yapıştır yapmış tüm öğrenciler ile aynı puanı almıştık. Bunlar, başarıyı ve motivasyonu düşürecek olaylardır. (Bu benim başıma ilk defa gelen bir şey değildi. Hatta bazen ödevini yaptığım arkadaşlarım bile benim yaptığımdan daha yüksek aldığında şaşırmazdım. Oysa ikisi de benim ellerimden çıkmış metinlerdi). Şimdi bizim hepimize aynı puanı hak gören öğretmeni anlamaya çalışıyorum;

-Belki yapamayan, yazma becerisi olmayan öğrencilere müsamaha gösteriyordur.

-Belki öğretmenin akademik veya profesyonel yaşamında öğrencileri sınamaktan daha mühim işleri vardır.

-Ya da tek derdi diploma olan öğrencileri geçirmeye, bir an önce (öğrenci çoğu şeyi öğrenmeden, ya da fazlalık olarak gördüğü derslerle ilgilenmeden) mezun olması için uğraşıyordur.

Sonuç olarak öğretmen ay sonu geldiğinde maaşını alır, çabasız öğrenci uğraşmadan yerine getirmiş olduğu görevden uğraşanla aynı puanı aldığını görür ve vücudu anlık olarak tüm mutluluk hormonlarını salgılar. Bu ona “Ben çok çalışmasam da yapabiliyorum, diğerleri çalışıyor da ne oluyor?” özgüveni verir. Bu mutluluk öğrenciye, artık böyle yapması gerektiğini, böyle az çabayla da bir şeyleri halledebileceği farkındalığına ulaştırır ve hayatındaki her yere farkında olmadan bunu uygular. Tüm bunlar da yeni nesile kopyalanıp üstüne daha kötü özellikler konarak devam eder. Bizler de bu kötü gidişatı gerek sözel gerekse sosyal medya platformlarında boş boş eleştirip dururuz, mesela benim şimdi yaptığım gibi. Bu yazıyı belki bir şeyler değişir ümidiyle yazmadım asla, bu tür imkansıza yakın çoğu ümidi duygularımda barındırmıyorum. Sadece kafamda düşünmüş olduğum şeyleri yazılarla sizin zihninizin önüne serdim. Sizler de düşünün diye.

Ben kişisel olarak belli bir kitle öğrenciyi veya öğretmeni hedef almıyorum, bu geleneksel anlayış devam ettiği sürece eğitim sistemi bugün şikâyet ettiğimizden çok daha kötüsüne doğru yol alacaktır. Kaba tabirle “Alan memnun, satan memnun.” Bu olanların faturası da öğrenme isteğiyle dolup taşan öğrencilere kesiliyor. Onlar da bedelini, öğrenme heveslerindeki ışığı yavaşça söndürerek, hayatta istedikleri ideallere ulaşabilmek için tüm yolların kapalı olduğunu görünce o basamaklardan aşağı doğru inerek, o yollardan vazgeçerek ödüyor.

Sonra tüm öğrenciler (örneğin eğitim fakültesi mezunları) standart kalıplara bağlı kalarak mesleklerini icra ediyor, yoklama aldıktan sonra çoğu şeyi umursamadan evlerine geri dönüyorlar; Yavan, bayat, ve anlamsız  bir hayat. Anlatırken içim sıkıldı.

 “...Bu gidişat çok kötü gidişat efendim, nanay”


Yine de F.D gibi düşünüyorsanız, ne diyeyim hep birlikte dinleyelim o zaman.

Ben bir zaman kaybıyım, beni boşver hocam
Düşlerimden geçenleri kitaplarda bulamıycam
Hangi deniz nereye dökülüyor bana ne
Ben içimde boğulurken
Hala aşkın olduğu yer varsa söyle
Dokunulmazsam ölücem
Kendimi kendimden çıkarsam sıfır kalmaz
Bu matematik bizi kandırıyor hocam
Elde var sorular, gözyaşları, boş umutlar
Hesaplar tutmaz, tutmaz hocam



Bu arada, ben de instagram reels videoları izliyorum. 1 saat sonra müthiş pişman oluyorum orası başka.



 

"İletişim" Hakkındaki Makale Yorumlarım


DİLİN İLETİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDEKİ ROLÜ VE İŞLEVLERİ

İletişim, insanlığa öğretilmemiş, keşfettirilmemiş, insanlıkla beraber doğmuştur. İnsan dünyaya gelişinden itibaren kendini ifade etme ihtiyacı içerisindedir. Küçük bir bebek bunu ağlayarak yapar, biraz büyüdüğünde arzuladığı şeyi beden dilini kullanarak işaretle gösterir, sonrasında içerisinde bulunduğu kültürü içselleştirip çevresinde algıladığı konuşulan sembolleri, dili kodlar ve bu süreçten sonra ifade olanağını dil ile genişletir. Gördüğümüz üzere dil işlevi olmasa bile aslında topluluklar arası iletişimin gücü ve ifade olanağı işte bu kadar komplikedir, dil ise bu ifade olanağını daha da kolaylaştırır, süreci en anlaşılır biçime dönüştürüp sağlıklı kılar. Yaşamdaki belli kavramları ifadelendirirken sembolize yönteminden yararlanırız. Bu semboller birikerek anlam oluşturacak kadar çoğalır. En nihayetinde sembolleri yan yana getirip anlamlı bir bütün oluşumundadır dilin doğuşu.

İnsan konuşabilen varlıktır, bu becerisini farkına vardıktan sonra aklının ürünü olan düşünebilme yetisinin de farkındalığına varıp düşüncelerini konuşarak ifade edebildiğini görünce, artık bu eylem onun doğal bir ihtiyacı haline gelecek, düşüncesini somutlaştıran bir sistemden yararlanmak isteyecektir. Toplumsal bir düzende yaşayan her birey, içerisinde toplumla bir arada bulunmuşluğun getirdiği sosyal enerjiden dolayı toplumla anlama ve anlaşılma ihtiyacını konuşma yetisiyle birleştirir ve bu olgu da iletişimi oluşturur. Böylece dil, belli bir ortak yapıda buluşup içinde bulunduğu çevrenin ruhsal ve sosyal yapılarını anlayabilme olanağını sunacak, toplumla bireyi bağlayan ilk zincir olacaktır. 

Bilinçli bir iletişim de dilin kurallarının ve işlevlerinin, amacına uygun bir şekilde kullanımıyla mümkündür. Böylece iletişimde büyük rol oynayan dil, insanın evrene açılabilme başarısıdır aynı zamanda. Yani iletişim aracı olması bir yana, dil tüm bu iletişim çabasının oluşturduğu ve sayesinde birçok yaşam probleminin çözümünü sağladığı için hem bir başarı hem de insanların kendilerine yaratmış olduğu bir ödüldür. 

  • Dil, soyut olanı sembolleştirerek var eder. Dolayısıyla kelimeler, olayların ve nesnelerin kendisi değil onları temsil eden sembolleridir, göstergesidir. Eğer öyle olsaydı, yani olayların kendisi olsaydı, kelimeyi söylediğimiz anda içerdiği özellikleri ve etkisine de o anda hissederdik. Ateş dediğimizde dilimizin yanması gibi. Fiziksel olarak etkisi yoktur dilin, manaca bir anlamı vardır ve bu yüzden etkisi algılarda ortaya çıkar. 

  • Düşünceleri ifade etme olanağını dil ile sağlarken, düşüncelerin oluş süreci bile yine dil ile gerçekleşir. Düşünceler sözcükler ile dilimizden dökülmese bile, düşüncede kalırken de biz dili kullanırız. Dil ile düşünür, bu düşünceleri yine dil ile paylaşırız. 

  • Başlangıçta insanlar dış dünyadaki nesnelerin niteliklerini algılayamaz, sadece duyuları yoluyla tecrübe edinerek bunları kavram olarak kazanırlar. Daha sonrasında edindikleri tecrübeleri, kavramları kategorilere ayırmaları yine dil ile mümkündür. 


Dil, sosyalleştirici gücü sayesinde toplum ve birey arasında köprüdür bir bakıma. Söylenmesi hoş karşılanmayan bazı kelimeler örtülü ifade şeklinle insanlara sezdirilebilir. İşte bu da toplumda olumsuz bir varlığı çağrıştıran sözcüğü kullanmadan daha rahat ifade etmekte işe yarayacak iletişimi etkin kılacaktır. Tüm bunlar dilin bir parçasıdır, fakat hepsini bütün olarak değerlendirmek, algılamak gerekir. Çünkü ‘bilinmelidir ki bir bütünlük arz eden durumlarda tek tek alınan özellikler bir şey ifade etmez’. İşte tüm bunları bir bütün olarak en doğru biçimde algılamayı başarırsak, kaliteli iletişim dediğimiz durum artık mümkün hale gelecektir.

 

Faydalandığım Makale;

Dilin İletişim Süreci İçerisindeki Rolü ve İşlevleri

Süleyman Kaan YALÇIN

Murat ŞENGÜL

 

NOT: İletişim kavramı insanlık için şahane bir nimet, ama bazen de her şey konuşarak çözülemez, bireylerin konuşmadan birbirlerinden uzaklaşması gerekir. Bazen dil gibi işlevsel bir kavram bile, o iki zihnin karşısında dize gelemez. Zihinler ya birbirinden çok farklıdır ya da karşısındakinin başka bir zihin olduğunu fark edemeyecek kadar aynıdır. Bazen iki zihin de diğer tüm zihinlere görünür olup sadece birbirlerine kör olabilir. Çoğaltılır bunlar, “bazen her şey konuşarak çözülemez” hakkında blog bile yazılır, iyi fikirmiş.





AİLE İÇİ İLETİŞİM

İnsan ilişkilerinin temelinde iletişim vardır. İletişim sayesinde bireyler, birbirlerinin zihnine ulaşan anlam köprülerini kurabilir. Bu sayede bireyler birbirleri ile etkileşime geçerek toplum kimliğini ve ortak anlamlarını yaratırlar. Bu iletişim becerisi bireyden bireye değişir, bazılarında oldukça kuvvetliyken bazılarının iletişim becerisi zayıftır. İşte bunun temelinde yatan sebepler hemen her beceride olduğu gibi çocuklukta yerleşir. Aile ortamında birey olarak görülen, fikirleri önemsenen çocuklar bu beceriyi en güzel kıvamda yoğurur ve bu çocukların yetişkinliğinde iletişim becerileri pişmiş olarak karşılarına çıkar. Bu noktada bireyin bu beceriyi kazanması ve hayatına sağlıklı bir şekilde entegre etmesi için çocukluğundaki ifade olanaklarının geliştirilmesine açık bir ortamda, onlarla etkileşime geçmiş olması gerekir.

Geçmişte iletişim kavramı daha çok mektup, posta hizmetleri gibi geleneksel anlayışa dayalıyken günümüzde teknolojiyle beraber farklı konumlara, dallara taşınmıştır. Aslında iletişimin en genel anlamı bir gönderenin iletisini alıcıya ulaştırma işidir ve göndericiyle alıcı arasındaki ilişkidir. Farklı açılara de hitap edebilir, örneğin kitle iletişimde gönderen örgütlenmiş grubun parçasıyken, kişiler arası iletişimde bir birey anlamlı ileti oluşturup bir başka bireye gönderir dolayısıyla kişilere özgüdür. Lazar’ın iletişim yaklaşımlarından; Kişilik yaklaşımında, insanı değişen durumlara adapte olamayan, durağanlığa eğilimli bir varlık olarak tanımlar. Bilişsel yaklaşım ise psikolojik süreçle ilgili olup bireylerin farklılıklarından dolayı her bir iletilerin farklı yorumları olduğunu belirtir. Söylemin işlenmesi de iletileri nakleden aygıtların kavranmasıyla ilgilidir ve alıcı ne kadar dikkat düzeyini diri tutarsa iletinin etkisi o kadar artacaktır.

İletişimi etkili kılmak, iletişime engel olanları ortadan kaldırmak bir iletişim sürecinde temenni ettiğimiz önemli meselelerdendir. Etkili iletişim ortamını yaratmak için gereken bazı özelliklerden bahsedecek olursak; öncelikle karşımızdaki kişiyi etkili bir şekilde dinlemek ve olanları tümüyle kavrayabilmek için soru/geri bildirimlerde bulunmak gerekir. Empati, kişiyi dinlerken onun duygu ve düşüncelerini de hesaba katarak duyarlı bir şekilde dinlemeyi sağlayacaktır. Açıklıkla dinlemek ise yargıdan önce konuşmanın tamamını dinlemektir, yanlış anlamalara mahal vermez. Son olarak farkındalıkla dinlemek de jest ve mimiklerin konuşulan konuyu desteklemesinde önemli yer tutar. İletişim sürecinin sağlıklı bir şekilde işlemesi için bu tip detaylara dikkat etmek gerekir. Aslında en başında dediğimiz gibi tüm bu özelliklerin temeli çocuklukta, aile ortamında atılır. Aile içindeki herhangi bir karar verilirken çocuğa da fikrinin sorulması, onun önemsendiğini hissetmesi ve fikirlerine değer verildiğini görmesi kendini daha açık biçimde ve çekinmeden ifade etme olanağını büyük ölçüde geliştirecektir. Çocuğa kendini değerli hissettirmek, sınırlarına saygı göstermek ve en önemlisi istenmeyen davranışlarında kişiliğini değil davranışı eleştirmek bu temelin atılması için en doğru çimentolardır.


Faydalandığım Makale;

Aile İçi İletişim (communication Within The Family)

Sultan ŞAHİN

Neriman ARAL


👇🏻 Aşağıda okumak istediğiniz başlığa tıklayın👇🏻